Dijital Pazarlama İletişimi
Dijital Pazarlama İletişimi
Dijital platformlar reklam mecraları içerisinde ön plana çıkmaya devam ediyor.
Pazarlama iletişimi alanında son zamanların en çok konuşulan konularından birisi dijital platformlar. Geleneksel reklam mecralarından her geçen gün biraz daha fazla pay çalmaya başlayan dijital mecralar hakkında ciddi bir kafa karışıklığı var. Kimi uzmanlara göre dijital iletişim; pazarlama iletişiminin geleceği. Onlara göre her potansiyel müşteri şöyle ya da böyle dijital mecralara bulaşmış durumda. “Facebook’da bilmem kaçıncıyız. Cumhurbaşkanı bile tvveet yazıyor. Pinteresti olmayan şirket mi kaldı. Foursquare işinizi büyütmek için çok önemli bir mecra” gibi kalıplarla başlayan sunumlarla yöneticilerin kararlarını etkilemeye çalışıyorlar. Bu nokta da yöneticilerin kafasında çok büyük soru işaretleri yaratıyor. Geleneksel yönetici tipleri; ölçülmesi zor, maliyeti yüksek olsa da konvansiyonel mecralara daha fazla itibar ediyor. Denenmiş, kabul edilmiş ve zaman içinde yararları görülmüş bu mecraların yerine önerilen yeni iletişim ortamı onlar için bilinmezliklerle dolu. https://www.myfikirler.org
Aslına bakarsanız dijital iletişim araçları hakkında henüz çok net sözler söylemek mümkün değil. Başarı öyküsü olarak anlatılan çok az iş modeli var. Halen büyük olarak bilinen ve varlığını dijital mecralarda sürdüren markaların önemli bir bölümünün durumu hiç de iyi değil. Kulislerde bu şirketler hakkında söylenenleri dinleyen şirket yöneticilerinin karar vermesi iyice zorlaşıyor. Elindeki sınırlı kaynakları geleneksel mecralara mı yoksa dijital mecralara mı harcayacağı konusunda kararsızlık yaşamaya başlıyor.
Ayrıca dijital mecraları bilmeyen, tanımayan ve de inanmayan büyük bir yönetici kesimi olduğu açık. Özellikle mass iş modelleri için facebook’daki Türk nüfusun fazlaca bir önemi yok. Tvvitter üzerinden yapılacak bir iletişimin etkisi satışlara nasıl yansır. Bu konuda henüz örnek alınacak başanlı bir uygulama yok. Görünen o ki dijital iletişim araçlarının yaygın şekilde kullanımını bir süre daha bekleyeceğiz. Sektörler itibariyle bakılınca otomotiv sektörü, hızlı tüketim ürünleri sektörü bu konuda daha atak. Birçok başarılı kampanya gerçekleştirdiler. İnşaat sektörü de dijital iletişim araçlarını kullanma konusunda bir hayli istekli. Ancak genel ekonomik durum nedeniyle tek başarı ölçüsü satış. Dijital iletişim araçlarını kullanmak suretiyle satışları arttırmayı başaran bir iletişim planı her şeyi değiştirebilir. Anlaşılan o ki geleneksel mecralara alışmış yöneticilere Facebook’da alınan “like” sayısını, “fan” sayısını, tvvitter’daki takipçi sayısını, foursquare’da marka hakkında yazılan olumlu yorumları, marka hakkında dijital mecralardaki WOM’u anlatmak ve ikna etmek için epey bir zaman geçmesi gerekecek.
Marka Olmak İstemeyen Mado
Ülkemizden dünya markası çıkacaksa en şanslı ürünler, etnik, yöresel ve bu topraklara özgü, benzersiz olanlardır. Mado da bunlardan birisi. Son zamanlarda çok konuşulan ve yararları saymakla tükenmeyen keçi sütünden yapılan bu lezzetli dondurma ürün franchise sistemiyle Türkiye’nin dört tarafında satılıyor. Biraz gayretle dünya pazarlarında da çok iş yapar. Gelin görün ki Mado franchise olarak çalışan satış noktalarında bir standart yok. Ürün aynı olsa da sunumlar, mekan tasarımları, fiyatlar, hizmet kalitesi birbirini tutmuyor. Kimisi cafe, kimisi restoran kimisi pastane tarzında oluşturulmuş mekanlarda aynı hizmeti bulmanız neredeyse imkansız. Birçok noktada aynı ürünü isteyin. Her birisi size farklı içerikte sunuyor. İtiraz ettiğinizde her biri farklı cevaplar veriyor. Kişi başına dondurma tüketiminin gelişmiş ülkelere oranla çok düşük olduğu ülkemizde büyümeye elverişli bu güzel pazarı kendi elleriyle dondurmamsı ürünlere teslim ediyor. Özetle ben marka olmak istemiyorum demeye getiriyor…
Özelleştirme & Güzelleştirme
iki farklı marka. İkisi de sevimli, sempatik ve herkes tarafından sevilen markalar. Aynı sektörde çalışıyorlar. İkisinde de patron kamu. Yani devletin iki şirketi. İkisi de kârlı ikisi de başarılı şirketler. Bu iki şirketten birisi THY diğeri de İDO. Özelleştirme furyası birisini kamunun elinden kopartıp özel sektöre bıraktı. Diğeri hala kamunun elinde. THY Harikalar yaratıyor. Yeni pazarlara giriyor. Yeni müşteriler ediniyor. Kârını arttırıyor. Arada yanlışlar yapmıyor değil ancak doğruları çok fazla. İDO ise ülkenin iddialı gruplarından birisi tarafından satın alındı. Herkesin beklentisi üç tarafı denizlerle çevrili bir lokasyonda neredeyse sıfır noktasındaki denizyolu taşımacılığında çok büyük yenilikler yapacağı ve markayı çok yukarılara taşıyacağı şeklinde idi. Özelleştirme İDO’ya iyi gelmedi. THY kamu kökenli bürokratların elinde yukarılara çıkarken, İDO özel sektörün CEO’larının elinde yerlerde sürünen bir marka haline geldi. Bir dönem özelleştirmeyi her tür kamu şirketinin kurtuluşunun reçetesi olarak gören hızlı liberaller bir kez daha düşünmeli. Sorun iyi yönetimde. İyi yönetemiyorsanız kamu ya da özel sektör fark etmiyor. Kısaca her önüne gelen şirketi özelleştirme yerine hepsini birden güzelleştirme yoluna gidilse belki daha kârlı sonuçlar yaratılabilirdi.
Tercih Robotu
Üniversitelerin başarılı öğrencileri çekmek için yürüttükleri kampanyalarda yeni bir çığır açıldı. Bir çoğu kendisi marka olan, birçoğunda iletişim fakültesi olan üniversitelerin kendilerini öğrencilere anlatma biçimleri bir hayli demode. Televizyon programlarında çok sıradan tanıtımlar, bir önceki yıldan hiçbir farkı olmayan anlatımlar, birbirinin tıpkısı özellikler.
İletişim bilimini öğreten üniversitelerin büyük bir bölümü kendini anlatmak konusunda yetersiz kalıyor. Gelecekleriyle ilgili çok önemli kararları almak üzere bilgi akışı bekleyen milyonlarca öğrenci, anne ve baba çaresizlik içinde oradan oraya koşuşturuyor. Kararlar kulaktan dolma bilgilere dayalı olarak veriliyor. Bu konuda gelinen en son nokta ise “Tercih Robotu”. Milyonlarca genç gelecekleriyle ilgili kararları robotlar yardımıyla alıyor. Bu işte bir terslik var…
PROF. DR. İBRAHİM KIRCOVA