Üniversiteler toplumdan uzak!..
Temmuzda 20 üniversitede rektörlük seçimi var. Peki üniversitelerimiz ne yapıyor bilenimiz var mı? Eğitimde 4+4+4 formülü için söyleyecek sözleri yok mu? Kürtaj yasağı, yeni açılımlar, demokratikleşme, anayasa değişiklikleri onları ilgilendirmiyor mu?..
ÜNİVERSİTEYE kadrolu olarak geçeli 7-8 yıl oldu. Ama üniversiteyle hemhal olmamın tarihi ise çok eskilere, 33 yıl öncesine dayanıyor. Üniversiteyi bitirince orada kalma hevesim 1974 yılı sonbaharında hesap uzman yardımcısı olmamla kesintiye uğradı. Zira hesap uzmanlığının statüsü, koşulları ve ücreti o günün koşullarında akademik unvanlı asistandan çok daha iyiydi. Kaldı ki asal yetkileriniz çok netti. Toplumdan gördüğü itibar ve birazcık da korku bu mesleği seçmemde çok etkili olmuştu.
Doğruyu söylemek gerekirse hüviyeti bile ayrıcalıklıydı.
Hesap uzman yardımcısıyken maliye bakanının, hesap uzmanıyken de başbakanın imzasını taşıyan hüviyetlerimiz vardı. Halbuki birkaç yerde yaptığım müsteşarlık görevlerinde bile başbakan imzalı hüviyetlerim olmamıştı. Onun için de hiç tereddüt etmeden Hesap Uzmanlan Kurulu mensubu olmayı tercih etmiştim.
Ancak bizdeki belalı yeterlik sınavını verip hesap uzmanı olduktan sonra kesintiye uğrayan bu akademik çalışma hayalimi gerçekleştirmeye karar verdim. 1979’da akademik çalışmalara başladım. Aynı yıl çok genç yaşta da öğretim görevlisi olarak kürsüye çıktım. Bürokratik hayatımın her evresinde yandan çarklı da olsa hem akademik çalışmalarımı sürdürdüm hem de hocalık yapmaya devam ettim.
30 yıllık bürokratik hayat sonrası şimdi artık üniversitedeyim. Üniversitede olmama rağmen iş dünyasından da ayrı kalmamak adına kısmi zamanlı çalışmalar yapıyorum.
30 yılı aşkın süredir üniversite dünyasıyla iç içe biri olarak şimdi üniversiteyi daha farklı ve iyi gördüğümü sanıyorum. Özellikle bugünlerde yaşanan rektörlük seçimleri heyecanı içerisinde konuları daha farklı görüyorum.
Malum 20 kadar devlet üniversitesinde rektörlük seçimleri var. Atatürk Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Ankara Üniversitesi,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi gibi çok eski vc çok büyük üniversiteler söz konusu. Bu üniversitelerde okuyan öğrencilerin sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Aynı şekilde öğretim elemanı sayısı on binleri aşıyor. Üstelik bünyelerinde her türlü fakülte ve yüksekokul var.
Normal olarak rektör seçimlerinin kamuoyunun gündeminde olması gerekmez mi? Ülkede olan bitenden üniversiteler de kendi payına düşeni almaz mı?
Milli eğitimdeki yeni 4+4+4 formülünün arkasından gelen üniversitelerin bu konuda söyleyecek sözü yok mu? Siyasetle ilgili gelişmeler üniversiteleri ilgilendirmez mi? Örneğin yeni açılımlar, demokratikleşme ve özellikle anayasa değişiklikleri konusunda kurumsal olarak görüşlere ihtiyaç yok mu? Toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren çeşitli sosyal konulara yönelik olarak üniversiteler de görüş bildirmek durumunda değil mi? Neden sadece bazı tıp fakültelerinin kobay gibi kullandığı hastalar üzerinden yaptıkları nakilleri naklen izlemekle yetiniyoruz?..
Bakıyoruz bunların hiçbiri yok. Yani kurumsal çerçevede rektörlüğün, senatonun veya yönetimin görüşlerine rastlamak mümkün değil. İyi ki özel üniversiteler var da zaman zaman toplum önüne çıkıyorlar. Sadece konunun uzmanı olarak bireysel çerçevede televizyonlarda ve kısmen de yazılı basında boy gösterenler var. Bunların sayısı da çok fazla değil. Aynı simalar, aynı söylemler…
NEDEN SUSUYORLAR?
Evet, 20 üniversitede rektörlük seçimi var. Bazı üniversitelerde aday sayısı 10’u geçmiş durumda. Tüm adaylar ilk 6’ya girme derdinde. YÖK de bunların yarısını yok edecek. Kalan 3 adayın birini Cumhurbaşkanı seçecek.
Oysa kimlerin rektör olacağı çok önemli. Bu rektörlerin topluma ve kendi üniversitelerine verecekleri temel mesajların ne olduğu çok önemli.
Ne yazık ki rektör adayları kendi fakültelerinden daha çok diğer fakültelerden oy avcılığı peşinde. “Uzanan kol bizden olsun” mantığıyla kendi mensubunu destekleyen fakülte yok gibi. Örneğin, tıp fakülteleri bol aday çıkarıyor ama bunlar umutlarını kendi fakülteleri dışındakilere bağlıyorlar.
Seçim süreci temmuz ayının sonuna ve dolayısıyla ramazan ayının rehavetine rastlayacak. Üstelik de tatil dönemi. Dolayısıyla konu çok fazla gündeme gelmeyecek. Sadece en fazla oy alanın uğrayacağı mağduriyet ya da en az oy alanın sağlayacağı haksız kazanım tartışılacak. Bu da 1-2 gün sürecek
Ve sonuçta yine üniversiteler susacak!
Gerçekten üniversitelerin susması çok manidar. En fazla konuşması ve fikir üretmesi gereken kesimden ses çıkmaması çok düşündürücü.
PROF. DR. NEVZAT SAYGILIOĞLU