Parayla saadet nereye kadar?
ABD’nin likidite pompalama politikasına Avrupa da uyunca dünya çapında para bolluğu oluştu. Piyasalar bayram havasında. Likidite enjeksiyonu bazılarına göre “yalancı bahar”, bazılarına göre ise küresel ekonominin toparlanması için zorunluluk…
ULUSLARARASI piyasalar bol paranın keyfini çıkarmaya devam ediyor. Hatırlanacağı gibi Amerikan Merkez Bankası FED, daha önce müteakip kereler piyasalara likidite enjekte etmişti. Buna uzun süre direnen Avrupa Merkez Bankası (ECB) da sonunda dayanamadı ve geçen yılın sonundan bu yana iki ‘ kez sisteme likidite enjekte etti. 21 Aralık ve 29 Şu-bat’ta euro bölgesindeki bankalar aracılığıyla piyasalar yaklaşık 1 trilyon euro tutarında fonlandı. LTRO olarak adlandın lan söz konusu ihalelerde, 3 yıl vade için yüzde 1 gibi oldukça düşük bir faiz uygulandı.
Öte yandan, Çin yönetiminin büyümeyi desteklemek amacıyla önlemler alacağını, FED’in de düşük faiz ortamını sürdüreceğini açıklaması risk alma iştahını yeniden yükseltmiş durumda.
Piyasalardaki bahar havası kısmi satışlarla gerilese de sürüyor. Ortada muazzam bir likidite bolluğu var. Ancak küresel ekonomiyle ilgili riskler ortadan kalkmış değil. Ne büyüme beklentileri düzelmiş durumda ne de işsizlik oranında ve borçluluk düzeyinde azalma var. İşte bu nedenle piyasalardaki yükselişin “yalancı bahar” olduğunu savunan görüşler dikkat çekiyor.
“İKİNCİ DİP” RİSKİ ERTELENDİ
Ancak ekonomistlerin çoğu atılan bu likidite adımlarını doğru buluyor. Keza dibe doğru giden dünya ekonomisinin bu sayede toparlandığını düşünüyorlar. Bu görüşe göre, 2009 krizi sonrasında piyasaya yapılan parasal müdahalelerin meyvesi toplanmaya başladı. Hatırlanacağı gibi 2012 yılı, küresel ekonomide ikinci dip endişeleriyle başlamıştı. Buna karşılık erken alman likidite kararı piyasalarda güven sağlarken, beklentileri de düzeltmiş görünüyor.
Dünya çapında artan risk iştahı, Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalara ilgiyi yeniden yükseltiyor. Nitekim Türkiye’ye yönelik sermaye akımı Devlet Bakanı Ali Babacan’ın verdiği bilgiye göre 7.5 milyar doları buldu.
Kısacası Türkiye de dünyadaki para bolluğundan nasibini alıyor. Bu yıl boyunca sermaye girişinin devam etmesi bekleniyor. Piyasada zaman zaman geri çekilmeler yaşansa da genel olarak yükseliş eğilimi korunacak.
TL DEĞERLENİYOR
Peki dünyadaki para bolluğu Türkiye ekonomisine başka nasıl yansıyacak? Dolar/TL kuru bu konuda önemli bir gösterge. Nitekim TL’de yılın başından bu yana değerlenme sürüyor. Bol paranın aynı zamanda bu yılki en büyük risk olan cari açığın finansmanını kolaylaştırması bekleniyor.
Diğer yandan, TL’nin değerlenmesi enflasyon baskısını artıracak. Ancak Merkez Bankası böyle bir durumda devreye girecek. Nitekim şu anda böyle bir risk olmadığı mesajını veriyor. En önemlisi de büyüme sermaye akımından istifade edecek. Bol para ekonomik büyümeye en az 2 puanlık bir katkıda bulunabilir.
EFG Menkul Değerler Başekonomisti Haluk Bürümcekçi, Avrupa Merkez Bankası’nın yaptığı ihaleler sonrasında yaşanan likidite bolluğu sayesinde Türkiye’ye ocak-şubat ayları arasında swap (takas) işlemleriyle yaklaşık 7.5 milyar dolar sermaye girişi olduğunu belirtiyor. Bürümcekçi, hisse senedi ve bonoya girişin de artan risk iştahından olumlu etkileneceği görüşünde.
“BU YIL DAHA STABİL OLACAK”
ECB’nin ikinci LTRO’dan sonra yeni bir parasal genişlemeye gitmesini beklemeyen Bürümcekçi, piyasada serotonin (beyinde rahatlık, hoşluk, keyif, huzur gibi duygulan salgılayan hormon) etkisi olduğu görüşüne katılmıyor. Geçen yıl piyasaların daha dalgalı olduğunu hatırlatan Biirümcekçi’ye göre, 2012’de likidite hareketi daha stabil olacak.
Turkish Yatırım Araştırma Müdürü Baki Atı-lal ise ECB’nin likidite kararlarının arkasında bu ülkelerde yaklaşan seçimleri gösteriyor: “Çarklar dönsün diye süre kazanılıyor. AB ülkelerinin tahvil ihraçlarını rahat çevirmek için böyle bir adıma ihtiyacı vardı. Likidite etkisi 6 ay sürebilir. 7’nci aydan itibaren makro dengelere bakılacaktır. Parasal genişleme işe yaramazsa dünya yeniden krize girebilir.”
Atılal, artan likiditenin Türkiye’ye etkisi konusunda ise genelde iyimser. Ülkemize yönelik sermaye girişinin swap işlemlerinde ve net hata noksan kaleminde de görüldüğünü ifade eden Atılal, “Bu sürerse cari açığın finansmanı rahatlar, bankaların borç maliyeti düşer, TL değerlenir. Buna karşılık talep artacağı için enflasyon baskısı oluşabilir” diyor.
Merkez Bankası’nın böyle bir durumda müdahale edeceğini daha önce açıkladığını hatırlatan Baki Atılal, sermaye girişinin büyümeyi de olumlu etkileyeceğini düşünüyor. Nitekim Turkish Yatırım da bu doğrultuda Türkiye ekonomisi için yüzde 2 olarak belirlediği büyüme tahminini revize ederek yüzde 4’e yükseltmiş.
“DİBE GİDİŞİN DURMASI İYİ”
Okan Üniversitesi öğretim Üyesi Prof. Dr. Taner Berksoy, maliyet ve para politikaları gevşetilerek ekonomilere müdahale edilmesini doğru buluyor.
Berksoy’a göre, dibe vurmak üzere olan küresel ekonomide kötüye gidişi durdurmak için acil ve hızlı müdahale edilmesi yerinde bir karar. ECB ile beraber ABD ve Çin’in de yüksek miktarda likiditeyle piyasalara müdahale ettiğini hatırlatan Berksoy, Avrupa’daki borç krizinin aslında 2009 yılı aralık ayında yapılan zirvede çözüme kavuşturulduğunu savunuyor:
“Bu zirvede krizin çözümü için somut bir siyasi irade beyan edilmişti. Nitekim zirvenin ardından likidite musluğu açıldı. Bu süreç halen devam ediyor. ECB tarafından piyasaya verilen 1 trilyon euro’nun dışında ‘yangın duvarı’ denilen ikinci bir fon daha oluşturulacak. Böylece toplamda 2 trilyon euro’luk fona ulaşılmış olacak.”
Berksoy, bol likiditenin Türkiye’ye etkileri konusunda ise makro tahminleri yıl ortasında yeniden gözden geçirme ihtiyacı doğabileceği yorumunu yapıyor. Birçok göstergede olumlu yönde revizyon bekleyen Berksoy, küresel ekonomi için de bundan sonra yeni bir kriz öngörmüyor.
Erkan Kızılocak