Süper Şirketler Nasıl Farklı Düşünür?
Süper Şirketler Nasıl Farklı Düşünür?
ARTIK İŞ HAYATIYLA İLGİLİ inanışların ve teorilerin, süper şirketlerin faaliyet gösterme sistematikleri ve günümüz dünyasında kendilerine biçtikleri rolleri kavramalarının vakti geldi. Ekonomistler ile finansçılar geleneksel olarak bir şirketin yegane amacının para kazanmak olduğunu ileri sürmüşlerdir, hem de “ne kadar çok kazanırlarsa, o kadar iyidir” diyerek. Amerikan kapitalist sisteminin köklerine kadar nüfuz etmiş ve işin kolayına kaçan bu dapdaracık bakış açısı, kurumların çoğunun eylemlerini biçimlendiriyor, onları sadece kısa vadeli kârları maksi-mumlaştırmaya ve hissedarlara yüksek getiriler sunmaya odaklanmaya zorluyor. Onların aldıkları kararlar, ancak finansal terimlerle izah edilebilir hale gelmişlerdir.
İşin kolayına kaçan diyorum; çünkü bu çarpık mantık yüzünden şirketler, kendilerinin ellerinde dünyayı daha iyi veya daha kötü yönde etkileyebilecek devasa büyüklükte kaynaklar olduğu unutmaya zorlanıyor. Bu şirketler, uyguladıkları stratejilerin çalışanlarının, ortaklarının ve tüketicilerinin yaşamlarını şekillendirdiği gerçeğini bir tarafa bırakıyorlar. Herşeyin ötesinde, şirketlerle ilgili bu geleneksel bakış açısı, süper şirketlerin başarıyı yakalarken izledikleri yolları kapsamıyor.
Bu firmalar aslında şirketlerin, toplumun vazgeçilemez birer parçası olduğuna inanırlar ve onların endüstri çağının şafağından itibaren tıpkı aile, devlet ve din gibi toplumun ana direklerinden biri olduklarını kabul ederler. Elbette süper şirketler de para kazanmak için çalışırlar. .. Ancak, bunu nasıl yapacaklarına karar verirken kalıcı kurumlar inşa etmenin de peşinde koşarlar. İnsanları ve toplumu desteklemek ihtiyacının farkındalığıyla birlikte onlar yatırımlarını geleceğe yaparlar.
Ben bu makalede, yaygın bir şekilde hayranlık duyulan, üstün performanslı ve uzun ömürlü çok sayıda şirketin uygulamalarının ardında yatan sosyal ya da kunımsal çok farklı bir mantığı gün ışığına çıkarmaya çalışacağım. Bu firmalarda toplum ve insanlar, faydalanılacak ve ardından çöpe atılacak girdiler veya sonradan akla gelen şeyler değil, aksine amacın merkezindedirler. Benim, şirketlerde kunımsal mantığın rolü hakkındaki düşüncelerimin temel direkleri, 4 kıtada 20’den fazla ülkede faaliyet gösteren, finansal anlamda başarılı ve hayranlık duyulan şirketler üzerinde halen devam eden saha çalışmamla oluşturuldu.
Kurumsal mantık, şirketlerin sadece para kazanmaktan daha fazla işlevleri olduğunu söyler. Onlar aynı zamanda toplumsal hedeflerin tutturulmasının ve kendileri için çalışanlara anlamlı birer yaşam tarzı sağlayacak ekmek kapısı sunulmasının da araçlarıdır. Bu düşünce okuluna göre bir şirketin yarattığı değerin sadece dağıtılan kısa-vadeli kârlar veya ödenen maaş çekleriyle değil, aynı zamanda kendisini zaman içinde geliştirecek şanları nasıl sürdürülebilir kıldığı bazında da ölçülmesi gerekir. Bu şirketlerdeki kunımsal liderler, finansal kazançlardan çok daha fazlasını sunarlar. Onlar aynı zamanda kalıcı kurumlar da inşa ederler.
Süper şirketler, organizasyonel süreçleri daha fazla ekonomik değer elde etmenin birer yolu olarak görmek yerine, karar verme kriterleri olarak toplumsal değer ile insani değerlerden faydalanan çerçeve çalışmaları yaratırlar. Onlar, kullanıcılarının yaşamlarını kolaylaştıracak ürünler ve hizmetler üreterek; istihdam yaratarak ve çalışanlarının yaşam standartlarını yükselterek; güçlü bir tedarikçi ve iş ortakları ağı kurarak kurumlarının bir amacı olduğunu gösterirler, paydaşlarının ihtiyaçlarını pek çok yoldan karşıladıklarına inanırlar. Ayrıca yatırımcılara ilerlemeler, inovasyonlar ve getiriler sunan finansal bir kârlılık seviyesi sağlayarak da hedeflerine bir adım daha yaklaştıklarına inanırlar.
Kurum liderleri, kendilerine kurumsal bir perspektif geliştirirken ekonomistlerin genellikle dışsallıklar olarak tanımladıklarını içselleşti-rirler ve kendine has bir amacı ve değerleri olan bir firma betimlerler. Bunlar malların ve hizmetlerin üretilmesi ve satılmasıyla ilgili olsun veya olmasın toplumsal bir değer üreten eylemlere girişirler. Her ne kadar finansal mantığın amacı ister hissedarlar için isterse de şirket sahibi için sermayenin getirisini maksimumlaştırmak olsa da kurumsal mantığın itici gücünde kamu çıkarı ile finansal getirileri dengelemek yatar.
Kurumsal mantığın, ekonomik mantık ile aynı seviyede olması gerekir, ancak onun astı olmak zorunda değildir. Örneğin, şirketlerin hepsi kendi iş faaliyetlerini devam ettirmek ve varlıklarını sürdürebilmek için sermayeye ihtiyaç duyarlar. Ancak, süper şirketlerde işin sonunda sadece kâr etmek yoktur; o daha çok getirileri sürdürülebilir kılmanın bir yoludur. Bu yüzden bu şirketlerdeki kurumsal bakış açısı hiç de karını maksimize eden şirketlerden daha idealist değildir.
Analistler tarafından ayakta alkışlanıyor olsalar da AR-GE veya pazarlama gibi iyi yapılandırılmış uygulamaların aslında kısa veya uzun vadeli kârlarla hiç bir alakası yoktur. Şayet şirketler kendi iş portföyleri doğrultusunda bir amaç için hizmet vereceklerse, o zaman CEO’la-rın da kendi yatırımlarını, çalışanların yetkilen-dirilmesi, duygusal katılımcılık, değer tabanlı liderlik ve ilgili sosyal katkıları da kapsayacak şekilde genişletmeleri gerekir.