Sürdürülebilir Marka Şehir Yaratmak
Sürdürülebilir Marka Şehri, Marka Şehir Yaratmak, Enerjiyi Verimli Kullanmak, Ekolojik Uyum, Yaşam Kalitesini Arttırmak, İzmir’i Marka Şehir Yapmak, Gelecekteki Yaşam Biçimi, Nüfuslu Mega Şehirler
İzmir’in çevreye ve dünya ekonomisine katkıda bulunan, enerjiyi verimli kullanan, ekolojik uyum ve yaşam kalitesinin artırılması için çalışan sürdürülebilir şehirler arasında bir marka olarak yer almasını sağlamak için kollar sıvandı.
İnsanlığın gelecekteki yaşam biçimi konusunda uzun zamandır üzerinde anlaşılmış bir beklenti bulunuyor. Gelecekte nüfusun önemli bir bölümü büyükşehir, metropol, mega kent gibi farklı adlarla anılması fark etmeyen büyük yerleşim birimlerinde yaşamlarını sürdürecek, insanların yaşamlarını sürdürmek için gerek duyduğu unsurlar kadar ekonomik faaliyetlerin de yoğunlaştığı bu merkezler odaklanılan yaşam alanları olacak.
2010’da dünyanın kentsel nüfusu ilk kez kırsal nüfusu geçti; gelecekte daha fazla insan, başta Asya, Afrika ve Güney Amerika olmak üzere yoğun nüfuslu megaşehirlerde, tüm sorunlarıyla birlikte yaşıyor olacak. Gelişen dünyada her ay 5 milyon kişi kırsal bölgelerden şehre göç ediyor. Önümüzdeki 20 yılda küresel şehir nüfusunun 1,4 milyar kişi artacağı tahmin ediliyor.
Küresel gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 50’den fazlasını 750 binin üzerindeki nüfuslarıyla en büyük 645 şehir oluştururken,2025’e kadar şehirlerin GSYH’sindeki artışın kırsal bölgelere göre yaklaşık 1 puan yukarıda olması bekleniyor. Tahminler, şehirlerdeki büyüme yaklaşık yüzde 4,4 olurken bu oranın yüzde 3,5 civarında olacağını ortaya koyuyor. Şehirleşme dünyanın kaçınılmaz kaderini oluşturuyor. Bu gelişme karşısında bir kenara çekilip olanları seyretmek ile geleceğin şehirlerinin insanların daha mutlu ve verimli yapılar olmasını sağlayacak şekilde oluşması için kollları sıvamak iki farklı seçenek olarak önümüzde duruyor.
Bu seçeneklerden İkincisini tercih eden Siemens, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sürdürülebilir marka şehirler yaratılmasına yönelik çalışmalarını sürdürüyor. Siemens’in sponsorluğu ile 4 Ekim’de düzenlenen Sürdürülebilir Marka Şehir: İzmir etkinliği, Gaziantep’tekinin ardından şehirlerin geleceğinin ele alındığı ikinci toplantıyı gerçekleştirdi.
8500 yıl öncesine dayanan tarihi ile bugüne kadar pek çok büyük medeniyetin yaşadığı, konumu ve güzelliğiyle dünyanın sayılı şehirlerinden biri olan İzmir, gelecekte de bir marka şehir olarak varlığını sürdürecek şehirlerden biri olarak değerlendiriliyor.
Başta İzmir Valisi Mustafa Cahit Kıraç ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu olmak üzere şehrin kamu, sanayi ve ticaret dünyasından önemli isimlerinin katılımıyla gerçekleşen toplantıda dünyadaki başarılı Sürdürülebilir Şehirler kaydedilen gelişmeler, yeni örnekler oluşturmaya çalışan şehirler için yol gösterici örnekler sunuyor. Kuzey Amerika’da Austin, Raleigh-Durham ve San Jose yeni teknoloji merkezleri olarak gelişirken Avrupa’da Helsinki, Talinn ve Budapeşte; Asya’da Bangalore, Şanghay ve Suzhou teknoloji açısından öne çıkan şehirler olarak bunlara eklenmiş durumda.
Ekonomik merkez olma boyutuyla bakıldığında, Güney Amerika’da Santiago, Asya’da Delhi, Mumbai, uygulamalarının ışığında İzmir’in geleceğine ışık tutuldu. Cambridge Yönetim ve Araştırma CEO’su – New York Belediye Başkanı Danışmanı ve Londra Belediye Başkanı Eski Danışmanı Martin Povvell, Londra’nın başarılı Sürdürülebilir Şehirler arasına ismini yazdırmasıyla ilgili bilgilerini paylaşırken, Siemens Londra’dan Kevin VVorster ise, Siemens’in Londra’ya olan katkıları ile uygulanan çözümlerden bahsetti. GfK Türkiye temsilcileri ise, Sürdürülebilir Şehir İzmir Araştırması’nda elde ettikleri sonuçları katılımcılarla paylaştı. İzmir’in de dünyanın önde gelen sürdürülebilir şehirleri arasına katılması için ilk adımın atıldığı toplantıda Siemens tarafından kurulan Kent Güvenlik Yönetim Sistemi İzmir’in attığı önemli bir adım olarak ele alındı. Bundan sonrası ile ilgili olarak şehrin enerji altyapısı, temiz/atık su yönetimi, enerji verimliliği, ulaşım altyapısı, spor tesisleri ve havaalanları gibi önemli konularda değişim için neler yapılabileceği de özel bir panelde ele alındı.
Londra örneği, geleceğe ışık tutuyor
Dünya genelinde geleceğin örnek şehirlerini ortaya çıkarmak için atılan adımlar ve bu yönde Pekin, Xian, Dalian, Guangju ve Şenzen öne çıkan örnekler.
Çevre boyutu açısından önem taşıyan örnekler ise, Kuzey Amerika’da Calgary, Güney Amerika’da Porto Alegre, Avrupa’da Kopenhag ve Barcelona, Afrika’da Cape Town ve Avustralya’da SE Queenstown’ı kapsıyor.
Yüzyıllara dayanan geçmişe sahip kimliği oluşmuş şehirlerdeki dönüşüm örnekleri söz konusu olduğunda ise Avrupa’daki Londra örneği, dikkat çekici hedefleri ve halihazırda elde edilmiş olan sonuçları ile göz önünde duruyor. Londra’nın düşük karbon ayak izi temelinde ilerleyen dönüşümü, geleceğin marka şehirlerini yaratma konusunda geçerli bir yol haritası sunuyor.
Cambridge Yönetim ve Araştırma CEO’su – New York Belediye Başkanı Danışmanı ve Londra Belediye Başkanı Eski Danışmanı Martin Povvell, şehirdeki dönüşümün yedi boyutu olan bir çevre stratejisi ekseninde ilerlediğini kaydediyor. Bu yedi boyut,
• Enerji ve iklim değişimi
• Havanın kalitesi
• Yaşayanların atıkları
• iş faaliyetlerinde oluşan atık
• Adaptasyon
• Su
• Biyo-çeşitlilik
Belediye tarafından oluşturulan kapsamlı plan altında hayata geçirilen bu strateji, lokal çevre, atık, iklim değişikliği, atık, ulaşım ve yeşil ekonomi ana başlıkları altında şekilleniyor.
Londra, ağaçlar, parklar, şehrin başkent olarak büyümesi, yeşil altyapı kalitesi ve hava kalitesini ele alırken, bunu belediyenin stratejisi ve Londra’nın şehir planı üzerinden diğer unsurlar ile bütünleştiriyor. Atık konusunun altbaşlıklarını oluşturan Londra geri dönüştürme yapısı, geri dönüşüm bankacılığı, stratejik planlama ve çöp programı da aynı strateji ve plan üzerinden bütünsel planla entegre oluyor.
Bu yapının iklim değişikliği ile ilgili boyutunda da konutların ve kamu sektörünün bu yeni hedeflere uygun olarak yeniden düzenlenmesi, düşük karbon sahalarının oluşturulması, enerji programının merkezileştirilmesi, özel sektör ile ilgili düzenlemeler ve uyum programını kapsıyor.
Ulaşım tarafında elektrikli araçların oynaması planlanan önemli rolü, emisyonların azaltılması ve sağlıklı bir ölçme sistemi ile durumun sürekli kontrol altında tutulması tamamlıyor.
Programın son ayağını oluşturan Yeşil Ekonomi tarafında ise. Yeşil iş becerilerinin geliştirilmesi önemli bir konu olarak listenin başında yer alıyor. Düzenleme tarafında önem verilen diğer unsurlar ise, düşük karbon ayakizli bir başkent ortaya çıkarılması ile yeşil büyük işletmelerin yer aldığı bir iş bölgesinin oluşturulması şeklinde sıralanıyor.
Bu Londra planı içinde yer alan paydaşların güvenilir bir danışmanı olarak rol oynamayı hedefleyen Siemens, sürdürülebilir yeşil teknolojiyi geliştirerek şehrin karbondioksit ayakizini azaltmada etkin olmayı planlıyor. Siemens’in faaliyetleri, ulaşım, enerji, atık, su ile atık su, hava kalitesi ve binalara odaklanıyor. Bu odaklanma, Siemens’i sürdürülebilir kentsel gelişim için mükemmel bir iş ortağı haline getiriyor.
Bütün paydaşların rol alması önem taşıyor
Belediyenin stratejisi ve Londra şehir planının yatay entegrasyonunu sağladığı bu beş ayaklı stratejinin başarısı için konuyla ilgili bütün paydaşların işbirliği içinde hareket etmesi gerekiyor. Bu Londra ile ilgili eylem planında aynı derecede önem taşıyan iki yatay bütünleştiricinin daha ortaya çıkmasına neden olmuş durumda.
Bunlardan ilki finansman tarafında yer alan Yeşil Londra Fonu, diğeri ise yaşayanların ve daha üst yönetimin yapılanları anlayıp destek vererek uygulamaya katılmasını sağlamaya yönelik iletişim platformu. Bu platform, ulusal politikanın bu hareket planına uygun biçimde şekillendirilmesi için etkide bulunmaktan, paydaşların yönetilmesine, iletişime ve bir web sitesi üzerinden sürekli bir şeffaflığın sağlanmasına kadar uzanıyor.
İzmir örneği, sağlıklı ilerleme için gereken yol haritası konusunda gelişmiş bir bilincin şimdiden oluştuğunu ortaya koyuyor. GfK tarafından İzmir’de faaliyette bulunan şirketlerde görev alan 160 kişi arasında 6-14 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma, İzmir’in sürdürülebilirlik konusunda bir marka şehir olması yolunda İzmir’de yapılan/yapılması gereken yatırım ve uygulamalar ile Sürdürülebilirlikten sorumlu olan kişi ve kurumların belirlenmesi konusunda global doğruların yakalandığını gösteriyor.
Yüzde 49’u üst düzey ve yüzde 21 ‘i orta düzey olmak üzere yüzde 70’ini yöneticilerin oluşturduğu ve kalanını da uzman ve sorumluların oluşturduğu katılımcı grubuna dayanan araştırma, sürdürülebilirlikle ilgili sorumluluğun öncelikle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde görüldüğünü ortaya koydu. Katılımcıların yüzde 94’ü bu görüşü paylaşırken yüzde 58 ile hükümet ve ilgili bakanlıklar ikinci sıradaki sorumlu olarak ortaya çıktı. Valilik, ilçe belediyeleri, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, bireyler ve üniversiteler ile akademisyenler, konuyla ilgili rol atfedilen diğer oyuncular olarak ortaya çıktı. Katılımcıların yüzde 97’si sürdürülebilirliğin geleceğin en önemli konularından biri olduğunu düşünürken, sürdürülebilirlik için kamu kuruluşları ile özel sektörün stratejik işbirliği içinde çalışması gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 98’i buluyor.
Araştırma, sürdürülebilirlik öncelikleri konusunda da gerekli bilincin oluştuğunu ortaya koydu. Katılımcıların yanıtları bu konuda aşağıdaki sonuçları ortaya çıkardı:
• İzmir’de sürdürülebilirlik konusunda şehir içi toplu ulaşım ve temiz su-atık su-katı atıklar alanındaki faaliyetler öncelikli bulunuyor. Bu konudaki yatırımların devamı isteniyor.
• Genel olarak düşünüldüğünde sürdürülebilirlik konusunda yapılan yatırımlar yetersiz bulunuyor. Özellikle, şehir içi güvenliği; sağlık hizmetleri; enerji verimliliği; ve akıllı binalar alanlarında yatırım ve uygulamaların artırılması gerektiği düşünülüyor.
• Sürdürülebilirlik konusunda iş dünyası geleceğe dair umutlu. Araştırmaya katılan her 5 kişiden 3’ü bu konudaki yatırımların artacağı konusunda hemfikir.
• Katılımcıların yüzde 59’unun çalıştığı kurum sürdürülebilirlik alanında yatırım gerçekleştiriyor.
• Sürdürülebilirlik için kamu kuruluşları ve özel sektör arasında stratejik işbirliği olması gerektiği düşünülüyor.
• Yatırımlar arttıkça ileriye dönük pozitif algının da artacağı görülüyor.
Dönüşümün finansal sonuçları etkileyici oluyor
Bir ülkenin genel ekonomik durumunun, artan çarpık şehirleşme ile ters oranlı olarak geliştiğini bilmek, sürdürülebilirlik adımlarının ters yönde etkisini anlamak için yeterli. Şu anda dünyanın gayri safi hasılasının beşte biri ekonomik olarak öne çıkan 10 şehirde üretiliyor. Rekabet güçlerini korumak için bu şehirlerin yakın bir gelecekte altyapıya ve iklim değişikliği ile savaşmaya trilyonlarca euro yatırmak zorunda kalacakları tahmin ediliyor. Sıklıkla kullanılan ama pek anlaşılamayan sürdürülebilirlik burada ana tema olarak alınmak durumunda.
Bazı şehirler bu konuda çoktan harekete geçti ve karbondioksit salimim azaltmak için önemli hedefler belirledi. Örneğin Kopenhag, 2025’e kadar karbon-nötr olmayı, Londra ise yüzde 60 daha az salımı hedefledi. Sadece bu hedefleri belirlemek bile bir siyasi başarı olarak kabul edilirken bu hedefleri gerçekleştirmek ise başka bir konu olarak otoritelerin gündemlerinde yer alıyor. Şehirlerin büyük eylem planlarına ihtiyacı var. Büyük yatırımların yapılması ve tahsis edilmesi gerekiyor. Birçok paydaş bu eylem planlarında işin içine dahil, ancak bütçeler sınırlı. Ayrıca, bu faaliyetlerin çoğunun sonuçları uzun sürede görülebilmekte ve etkilerinin ölçülmesi de oldukça zor olabilmekte. Bu zorlu tablo, kararlılıkla yürütülecek sürdürülebilirlik programları ile bugünkü lider şehirler ile rekabet edebilir hale gelme fırsatını da ortaya çıkarıyor.
Siemens info