Fırtınadan Sonra: Tepkilerin Ötesine Geçme Zamanı
Fırtınadan Sonra: Tepkilerin Ötesine Geçme Zamanı
Geçtiğimiz haftalardan beri Avrupa halen artmakta olan gerginliklere sahne olmakta.
22 Temmuz’da Norveçli bir radikal sağcı başkentin şehir merkezinde 8 insanın ölümüne neden olan bir bomba patlattı ve sonra küçük bir adaya gitti ve adada toplantı yapmakta olan sosyal demokrat parti gençlik örgütünün 69 üyesini vurdu. Bu kadar ölümcül olmasa da Londra ve bazı diğer İngiliz şehirlerindeki son ayaklanmalar Avrupa şehirlerinin çoğunda bir şok dalgası yarattı. Sadece birkaç gün içinde en az 4 kişi öldürüldü, milyonlarca poundluk mülk tahrip edildi ve binlerce kişi tutuklandı.
Fransa’da 2005’te yaşanan ayaklanmalarda yaptığının tersine, medyanın çoğu ‘ırk ayaklanmaları’ gibi kavramlar kullanmadı veya yaşanan kargaşayı İslam ve genç Müslümanlarla ilişkilendirmedi. Bu, kuşkusuz Batı medyasının çoğunun Norveç bombalamaları ile cihat yanlıları arasında kurdukları utanç verici erken bağlantının da bir sonucuydu. Medya, ayaklanmaları, İngiltere Başbakanı David Cameron, Fransa Başkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yakın zamanda beyan ettiği gibi çok kültürlülük politikasının başarısızlığı şeklindeki daha geniş bir perspektife oturttu. Bazıları endişe verici eğilimler taşısa da yorumcu ve politikacıların her iki olaya verdikleri tepkiler geniş oranda tahmin edilebilir tepkilerdi.
Norveç trajedisinde sağın ortak tepkisi, olayı kınamak ama nedenlerini kınamamaktı. Aslında çeşitli cihat-karşıtı yazarlar (Oslo’da yaşayan Amerikalı Bruce Bawer) ve radikal sağcı politikacılar (Norveç İlerleme Partisi Başkanı Siv Jensev) saldırganı deli bir adam olarak suçlarken yaşananları saldırganın Avrupa’nın sözde Müslümanlaşması endişesini yansıtmak için bir fırsat olarak kullandı. Hatta bazıları yaşananların hem irrasyonel bir tepki hem de ana-akım sol partilerin başarısız çok kültürlülük politikalarının normal bir sonucu olduğunu belirtecek kadar ileri gitti. Diğer bir deyişle şiddet hoşgörüyle karşılanmazken, saldırganın neden şiddete başvuracak kadar ümitsiz ve güçsüz hissettiğini anladıklarını belirttiler…
Sol ise başka sonuçlara vardı. Saldırganın, sağ medyada ve siyasette artan İslamofobinin bir sonucu olduğunu düşündüler. Dolayısıyla saldırgan deli bir adam veya yalnız bir kurt olmaktan ziyade durdurulması gereken sinsi siyasi güçlerin bir ürünüydü. Sol, siyasi partiler de dâhil olmak üzere radikal sağa karşı ihtiyatlı olunması çağrısı yanında çok kültürlülük üzerine daha medeni bir tartışma yapılmasını, göçmenler ve azınlıklara karşı daha toleranslı bir politika benimsenmesini talep etti. Hatta bazıları radikal sağcı sohbet odalarının ve internet sitelerinin devlet tarafından kontrol edilmesini ve internetteki sansürün artırılmasını talep edecek kadar ileri gitti ve radikal sağdan bunun cadı avı ve Sovyet tarzı devlet baskısı olduğu yönünde güçlü tepkiler aldı.
İngiliz ayaklanmalarına verilen tepkiler ne kadar farklıydı? Zaman zaman ırkçı eğilimlerle, sağcı yorumcu ve politikacılar ayaklanmalara bilindik otoriterizmle cevap verdiler. Gençliğin Nihilist “serseri kültürünü” ve hatta bazen siyahların kültürünü suçlayarak polisi sıfır tolerans göstermesi yönünde göreve çağırdılar. Ayaklanmalarda mesajlaşma ve sosyal medyanın oynadığı role istinaden katı bir sansür ve denetleme talep ettiler. Başbakan Cameron, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya sitelerinin yasaklanmasından bile bahsetti.
Özgürlük ve imtiyazların savunucusu rolünü oynama sırası soldaydı. Ayaklanmaları sosyo-ekonomik yoksunluk ve ırkçılık açısından değerlendiren sol, sağcı otoriteleri polisin uyguladığı ayrımcılık, medyadaki sansasyonalizm ve anti-sosyal politikalardan dolayı suçladı ve bunların altsınıfları ümitsiz ve seçeneksiz bıraktığını belirtti. Şiddet bir çözüm olmasa da bu fakir gençliğin şiddete başvuracak kadar ümitsiz ve güçsüz hissetmesinin nedenlerini anlayabildi.
Ne Norveç trajedisi ne de İngiltere’deki ayaklanmalar, iddia edildiği gibi Avrupa’daki çok etnik yapılı toplumun ve çok kültürlülük politikalarının başarısızlığının (bu ne demekse) bir sonucudur. Her iki olay emsalsiz olmasa da tatmin olmamış geniş insan gruplarının sadece küçük bir parçasının işidir. Çok farklı nedenlerle geniş ve gitgide artan sayıda Avrupalı her iki taraftaki politikacılardan ve onların toplumları şekillendirme yollarından bıkmış durumdalar. Her iki grup da homojen değil ve dolayısıyla seslerine kulak vermek imkânsız. Norveçli terörist, geniş çeşitlilikte ideolojik pozisyon ve siyasi kamptan faydalanıyordu ki bunların birçoğu Müslüman göçmelerden nefret ettikleri kadar birbirlerinden nefret ediyorlar. İngiliz ayaklanmacılar, siyahlara karşı Asyalılar, siyahlara karşı beyazlar, beyazlara karşı beyazlar vs. şeklinde birbirleriyle yarışıyorlar. Ayaklanmaların nedeni yerel ve iyi tanımlanmış olsa da -polis tacizi, ırkçılık, işsizlik- ayaklanmalar kısa sürede bu gibi olgularla alakası olmayan bölgelere ve insanlara sıçradı.