Öjenizm Nedir? Öjenizm Görüşleri
Sir Francis Galton Kraliçe Viktoriya çağında yaşamış çok yönlü bir İngiliz bilim adamıdır ve Charles Darwin’in kuzenidir. Öjenik ise modern anlamıyla ilk kurucularından olan Sir Francis Galton’un iyi tür anlamında eski Yunancadan ürettiği bir kelimedir.
İnsanlığın Alnındaki Kara Leke=Öjenizm
Öjenik kavramının ve uygulanmasının ortaya konulması eski Yunan filozoflarından Eflatun’a kadar uzanır. Nitekim doğumların devlet tarafından kontrol edilmesi gerekliliğini öne süren ve uygulamaya konulmasında büyük rol oynayan Eflatun’dur.
Eski Yunanlılardan Spartalıların yeni doğan çocukları gelişkin, zayıf diye ayırdıkları, gelişkin zannedilenlerin yaşamasına izin verdikleri diğerlerini öldürdükleri bilinmektedir.
Öjenizm, materyalizm taraftarlarının hayallerini süsleyen bir uygarlıktır. Varoluş sürecinin başlangıcından beri kendiliğinden sürmekte olan yaşamı doğal seyrinden kopararak, önceden belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden oluşturma çabası olarak ifade edilebilir. Amacı da daha gelişkin canlılara, özellikle insanlara ulaşmaktır.
Bir bakıma öjenizme evrimi hızlandırma çabaları olarak da tarif edebiliriz. Öjenik Uygarlık anlayışı, biyoteknolojinin insana ve tüm diğer canlı organizmalara yoğun olarak uygulanmasını; bu yolla evrimin hızlandırılmasını, ihtiyaçların doğrultusunda yönlendirilmesini savunmaktadır.
Öjenik kavramı modern anlamıyla ilk olarak Sir Francis Galton tarafından ortaya atılmış, önceleri sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan, bilimselliği tartışmalı bir toplumsal akım veya felsefe haline getirilmiştir.
Sir Francis Galton öjenizmin insanın evrimine yardım edip hızlandıracağını zannediyordu. Dolaysıyla öjenizm evrim teorisinin yan ürünü bir felsefedir. Galton, canlılarda kalıtımla geçen özellikleri, özellikle insanlarda farklı zihinsel yetenekleri ve kişisel karakteristikleri ölçerek bulmaya girişti.
Bireysel farklılıkları gösterebildiğinde genetik etkenleri de göstermiş olacağını zannediyordu. Galton ve destekçisi Wund insan denen canlı türünün en önemli özelliğinin zekâ olduğunu söylediler.
Zekâ farklılıklarının görme keskinliğinden, acıya karşı duyarlılığa, kafatası büyüklüğünden avuç içi çizgilerine kadar birçok etkenle açıklamaya kalkıştılar.
Onların bu önermeleri liberal siyaset felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen John Locke’un bilginin duyumlardan geldiği şeklindeki önermesi paralelindeydi.
Bu nedenle zekâyı ölçmeye çalışan kimi psikologlar bireyler arasındaki duyusal-motor farklılıklara yöneldiler, araştırmalarını bu yönde yoğunlaştırdılar. Fakat vardıkları sonuçlar bilimsel dolaysıyla tarafsız olmadan çok nice yüzyıllardır uygulanan ırkçılık yönündedir ki bu, evrim felsefesine tamamen uygundur.
Zekâ seviyesinin tespiti konusunda bazı ölçülerin konulması uygulamaya geçilmesi anlamına geliyordu. Bu uygulama önce Amerika başlamıştır diyebiliriz.
1907’de Indiana eyaletinde kabul edilen bir kanunla zekâ özürlü, sağır ya da körler zorla kısırlaştırılmaya başlanmıştır. Benzer bir yasayı 1909’da Washington ve Kaliforniya eyaletleri kabul etmiştir.
1927’de Virginia eyaletinde zekâ özürlüler kısırlaştırılmışlardır. Yasa, Amerika’nın pek çok eyaletinde 1960’lara kadar yürürlükte kalmıştır. Yeterli zekâ seviyesine sahip olmadıkları gerekçesiyle sadece Kaliforniya’da zorla kısırlaştırılan insan sayısı atmış dört bindir. Gariptir ki zekâ özürlü kabul edilen bu insanların ezici çoğunluğu beyaz olmayanlar yani zencilerdir.
Uygulamanın Amerika’da başlamasının en önemli nedenlerinden biride bu ülkede çok sayıda zencinin bulunmasıdır dersek yanılmış olmayız. Görüleceği gibi öjenizmin temelinde koyu bir ırkçılık yatmaktadır.
20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan öjeni teorisi, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla insan ırkının ıslah edilmesi diğer anlamla evrimin çabuklaştırılması anlamına geliyordu.
Öjeni teorisine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa insan ırkı da ıslah edilebilir, bu yolla evrim kontrollü olarak hızlandırılabilirdi.
Evrim teorisinin kurucusu ve duayeni Darwin’in de öjeni kavramına olumlu baktığını ve ilk tohumlarını attığını görmekteyiz.
Darwin öjeni ile ilgili olarak şöyle demektedir:
Yabanıl insanların vücutça ve kafaca zayıf olanları eleniverir ve sağ kalanlar çoğunlukla, gerçekten sağlıklı kimselerdir.
Öte yandan biz uygar insanlar, elenme sürecini engellemek için elimizden geleni yaparız.
Geri zekâlılar, sakatlar ve hastalar için bakım evleri kurarız. Yoksulları koruma yasaları çıkarırız.
Tıp uzmanlarımız her hastayı yaşatmak için en son ana kadar bütün ustalıklarını gösterir…
Böylece uygarlaşmış toplumların zayıf bireyleri kendi soylarını sürdürmektedir. Evcil hayvan yetiştiriciliği yapmış hiç kimse, bunun insan ırkına büyük zararı dokunduğundan şüphelenmez.
Darwin’e göre medeniliğin göstergeleri olan acıma, merhamet etme, zayıfları koruma, yardımlaşma, tıbbi olanaklardan faydalanma gibi insansı meziyetlerin uygulanmasıyla evrim engel olunmaktadır.
Dikkatli bir okuyucu Darwin’in evrimleşmemiş kabul ettiği yabanıl insanlar arasında doğal seleksiyon gibi evrim mekanizmalarının sağlıklı işlediğini fakat uygarlaşmış toplumlarda sevme, acıma, merhamet etme gibi zaaf sayılan duygular nedeniyle sağlık işlemediğini belirterek evrim mekanizmalarının işleyişi ve sonuçları konusunda tam bir çelişkiye düştüğünü hemen fark eder. Darwin’in yukarıdaki sözleri bize; eğer yabanıl toplumlarda evrim mekanizmaları daha iyi işliyorsa niçin diğerlerinden daha çok evrimleşmemiştir sorusunu sorma hakkını verir.
Medenilikle evim kuralları arasında herhangi bağın olmadığı medeniyetin insansı meziyetlerin eksiksiz uygulanmasıyla sağlandığı açıktır.