Makaleler

Yeni Ortadoğu’da ‘Türkiye dış politikası’ nasıl olmalı?

Yeni Ortadoğu’da ‘Türkiye dış politikası’ nasıl olmalı?

Ortadoğu’daki halk hareketleri yayılmaya başladığından bu yana en sık ifade edilen hususların başında bundan böyle Ortadoğu’da hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağı oldu.

Sadece halk hareketlerinin rejimleri devirdiği Tunus ve Mısır’da değil, göstericilerin rejimleri tehdit etmeye devam ettiği Suriye ve Yemen gibi ülkelerde de bundan böyle farklı bir siyasi atmosferin hakim olacağı sıklıkla ifade ediliyor. Bu yeni siyasi atmosferin dış politik yansımaları hala en merak edilen konular arasında yer alıyor. Devrimlerin ardından her ne kadar Tunus ve Mısır’daki geçici hükümetler dış politikalarında herhangi bir “eksen kayması” yaşanmayacağı sinyalleri vermiş olsa da bölgedeki toplumsal hareketlerin bundan önce iktidarın tekelinde bulunan dış politikada karar verme mekanizmaları ve süreci ile bu sürece dahil olan aktörleri değiştirebileceği konusunda tüm gözlemciler hemfikir. Ayrıca demokratikleşme süreci başlayan ülkelerde iktidarların dış politikalarında kamuoyu desteği ve tepkisini daha fazla dikkate almak zorunda kalacağı da bir başka önemli husus. Özellikle geçiş dönemi yaşayan ülkelerde sıkça yaşanan dış politika krizleri ve iç-dış politika çatışmalarından çok büyük ihtimalle toplumsal hareketlerin yıllardır süregelen tek adam rejimlerini sarsmaya başladığı Ortadoğu ülkeleri de payını alacak.

Meydana çıkacak bu farklı dış politika yapılanmalarının bu ülkelerin Türkiye ile ilişkisini ve Türk dış politikasını nasıl etkileyeceği olayların başlamasının hemen ardından tartışılmaya başlanan konular arasında yer alıyor. İkili ilişkilerin kurulması, sürdürülmesi ve yönetilmesi bakımından otoriter rejimler ile kurulan ilişkiler demokratikleşen ülkeler ile kurulan ilişkilerden oldukça farklı özelliklere sahip. Dış politikaların tek adamlar tarafından belirlendiği ve milli güvenliği ilgilendiren hususlarda siyasi ve toplumsal muhalefetin söz hakkının olmadığı otokratik rejimler, demokratik kurumların iktidarın dış politikasını denetlediği, hem muhalefet hem de iktidarın dış politikadaki gelişmeleri iç politika malzemesi yapabildiği rejimlere dönüştüğünde ortaya dış politikada karar verme mekanizmaları açısından oldukça karmaşık bir tablo ortaya çıkıyor. Özellikle kamuoyu baskısının iktidarın politikalarını etkileme gücüne sahip olmaya başladığı andan itibaren bu süreç daha da komplike bir hal alıyor. Bu durumda Türk dış politikasının yeni dönemin siyasi ve toplumsal koşullarına hazırlıklı olabilmek için bazı önemli değişiklikler yapması kaçınılmaz.

Yeni Ortadoğu, eğer umut edilen yönde gelişmeler hasıl olur ve bazı ülkelerde halk hareketleri zaferler kazanmaya devam ederse bundan sonraki senelerde eski homojen otokratik yapısından farklı bir hale gelecek. Artık neredeyse bölgesel bir patoloji olarak görülmeye başlayan otoriter rejimlerin yanında demokratikleşme süreci yaşayan başka ülkeler de bulunacak. Bu durumda Türkiye bölgedeki bu değişime paralel olarak bölgeye yönelik politikalarını şekilldendirmek için farklı yollar ve diplomatik kanallar aramak zorunda. Halk hareketlerinin rejimleri tehdit ettiği ülkeler ile ilişkilerde bazı revizyonlar yapılması gerekirken, asıl büyük değişiklikler otoriter rejimlerin yıkıldığı ve demokrasiye geçiş süreci yaşayan ülkelerle ilişkilerde meydana gelecek.

Öncelikle bölge ülkeleriyle şimdiye kadar büyük bir oranda kişiler üzerinden ve şahsi diplomasiyle yürütülen ilişkiler yeni dönemde daha çok yönlü ve kurumsal bir boyut kazanmak zorunda. Bölge ülkelerindeki dönüşümler göz önüne alınarak Türk dış politikasındaki karar verici kurumların bir ülkedeki birden çok aktörle aynı anda iletişim sağlayabilecek yapılar oluşturması gerekiyor. Bu kurumların bölgedeki farklı güç odaklarıyla ilişkilerinde dengeli ve eşgüdüm içinde bir strateji izlemesi için gerekli koordinasyonun meydana getirilmesi ve bu stratejinin devamlılığını sağlayabilmek için altyapı çalışması yapılması da bir başka gereklilik. Ayrıca demokratikleşme sürecine başlayan bölge ülkelerinde ulusal meclislerin siyasi tartışma ve pazarlığın meydana geleceği ve farklı grupların kendini ifade edebileceği merkezler olarak ortaya çıkacağı varsayılırsa bundan böyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve özellikle dış ilişkiler komisyonunun alternatif kanallar kurarak ve daha fazla sorumluluk alarak dışişleri bakanlığının üzerinde olan yükü paylaşması gerekebilir.

Halk hareketlerinin yayılma hızı şunu gösteriyor ki demokratikleşme dalgası önümüzdeki ay ve yıllarda bölgesel olarak yayılma ülkesel olarak da derinleşme emareleri sergileyebilir. Bu yeni Ortadoğu’da Türkiye’nin uzun yıllardır sürdürdüğü güvenlik temelli dış politika alışkanlıklarından biraz daha kendini sıyırarak güvenlik ve özgürlüğü dengeleyici bir duruş sergileyebilmesi Türkiye’nin bölgedeki geleceği için oldukça önemli. Realizm ile idealizmi birleştiren bu dış politika çizgisi Türkiye’nin kimi durumlarda rejim ile halk hareketleri arasında kalmasına yol açıp Türkiye’yi zorlu seçimler yapmak zorunda bırakacaktır. Bu durumlarda kendi poziyonunu bölge halkına anlatabilecek ve onlarla iletişimi koruyacak bir yapının oluşturulması önümüzdeki dönem için oldukça önemli meseleler arasında yer alıyor. Özellikle sosyal medyanın siyasi anlamda daha sık ve daha verimli kullanılmaya başladığı bu dönemde farklı iletişim araçlarından faydalanabilmek ve bunları etkili biçimde kullanabilmek yeni dönemde Türk dışişleri ve kamu diplomasisinin vazgeçilmezlerinden olmak zorunda. Ayrıca Türkiye’nin girişimleri ve kriz durumlarında aldığı poziyondan rahatsızlık duyan kesimlerin bu çabaları ülkenin iç işlerine müdahale olarak değerlendirmesi gibi durumlarla karşılaşabileceği dikkate alınarak bu tip tepki ve eleştirilere hazırlıklı olmak gerekiyor.

Kısa ve orta vadede bölgede yaşanması muhtemel olumsuz gelişmelerin trajik sonuçlar doğurmasını önlemek için Türkiye bölgesel bir güç olarak uyuşmazlıkların üzerine etkin ve hızlı bir şekilde gidebilecek bürokratik ve sivil kurumlara da fazlasıyla ihtiyaç duyuyor. Bu tip misyonları üstlenen kurum ve kuruluşlar bir yandan bölge ile Türkiye arasında siyasi bir köprü haline gelirken öte yandan da bölgedeki farklı grupları bir araya getirebilme ve sorunları bir masa etrafında konuşabilme imkanı sağlayacak forumlar haline gelecek. Bu kurumların ve çalışanlarının profesyonelleşmesi ile birlikte de Ortadoğu’daki kavgalı taraflar için Cenevre yerine İstanbul bir müzakere merkezi olabilecek. Bu noktada bir önceki dönemde özellikle Irak, Lübnan ve Filistin’deki iç çatışmalar sırasında arabuluculuk konusunda elde edilen tecrübenin daha önceki arabuluculuk örneklerinden alınan derslerle daha profesyonel bir hale getirilmesi oldukça önemli. Türk dış politikasının bu alanda yoğunlaşan çabalarının ileride bir model teşkil edecek seviyeye ulaşabilmesi bölge barışı ve Türkiye’nin bölgedeki geleceği için de oldukça yararlı olacak. Elbette, bu tür kurumların itibar ve kredibilite kazanması ve uyuşmazlık çözümü gibi meşakkatli bir alanda başarılı olunması bu kurumların bünyesinde görev alacak idealist ve uzman bir kadronun oluşmasına bağlı. Bölgedeki çatışmaları ve toplumsal fay hatlarını gözlemleyebilecek, sorunların tarihsel, siyasi, sosyal, kültürel ve psikolojik yönlerine vakıf, gelişmeleri çok yakından takip edebilecek ve bu sorunlara yerli çözüm önerilieri sunabilecel insan gücü de bu noktada önemli bir gereklilik.

Buna ek olarak bölgedeki uyuşmazlıkların çözülememesi ve çatışmaya dönüşmesi veya aniden ortaya çıkabilecek bir kriz durumunda Türkiye’nin olaylara müdahil olup olmayacağı ve bu kararların nasıl bir süreç içinde alınacağının şimdiden belirlenmesi Türk dış politikasının krizleri daha kolay bir şekilde atlatabilmesini sağlayacaktır. Bunun yanında alınacak bir müdahale kararının uluslararası kamuoyuna ve Türk halkına nasıl açıklanacağı şimdiden üzerinde düşünülmesi gereken hususlardan. Kendi pozisyonunu Türkiye’ye ve uluslararası camiaya büyük bir titizlikle anlatabilmek ve bu duruşun sebeplerini ve sonuçlarını dünya ile paylaşabilmek bölge siyasetinde söz sahibi olabilmenin temel şartlarından biri. Öte yandan Türkiye’nin olası çatışmalara müdahil olmaması durumunda bölgede yaşanabilecek kanlı olayların önünü almak için ne tür girişimlerde bulunulacağı ve bu olaylara ne şekilde tepkiler verileceğinin çeşitli önhazırlık ve simulasyon çalışmaları ile önceden planlanabilmesi kritik dönemler için gerekli olan hususlar arasında yer alıyor. Özellikle Suriye’den gelen mültecilere sağlanan başarılı lojistik destek ve yardımın sınır ötesine de sağlanabilir bir hale getirilmesi bu noktada üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken konulardan biri.

Bunun yanında devrimler sonrasında ortaya çıkan tabloda Türk dışişlerine bölgede demokratikleşme sürecine giren ülkelere gerekli altyapı ve teknik yardım sağlama konusunda da bazı önemli görevler düşüyor. Bunun için ilk adım Türkiye’nin kendi sivil ve demokratik anayasasını toplumsal mutabakatla oluşturması olacak. Bu süreçten alnının akıyla çıkmış bir Türkiye bölgede yeni toplumsal sözleşmeler yazmaya çalışan toplumlar için bir cazibe merkezi olabilir. Özellikle yeni anayasa ve demokratik kurumların oluşturulması gibi hususlarda Türkiye’den destek istenmesi ihtimaline karşılık bölgedeki ülkelere demokratikleşme konusunda Türkiye’nin yaşadığı tecrübeleri aktarabilecek eğitim programları ile bu programı yürütebilecek donanım ve iletişim becerilerine sahip sivil kadroların yetişitirilmesi de yeni dönemde yapılması gerekenler arasında. Dış politikanın artık sadece devletler ve devlet başkanları seviyesinde gerçekleştirilmediği gerçeği göz önüne aındığında bu tip kadroları bir araya getirecek ajans ve sivil toplum kuruluşlarının kuruluşu ve bundan sonraki dönemlerde bölgedeki siyasi elitlere yeni imkanlar sunabilmesi oldukça önemli.

Tüm bunlarla birlikte şimdiye kadar bir yumuşak güç olarak bölgede daha çok ekonomik ve sosyal faaliyetlerle etkinlik kuran Türkiye’nin bundan böyle bölgedeki çatışmaları ve barış gücü ihityacını gözönünde bulundurarak gerektiğinde bölgeye kolaylıkla yollanabilecek “sert güç” unsurlarını da gerektiğinde harekete geçebilecek bir duruma getirmesi gerekiyor. Bunun için de güvenlik güçlerinin sınır ötesi operasyon ve insani yardım konusu gibi önümüzdeki dönemde görev tariflerinde olması kuvvetle muhtemel meselelere hazırlık yapmaya başlaması özel önem arzediyor. Bu görevin daha çok insani meselelere yoğunlaşacağı hesaba katılarak burada konuşlandırılması muhtemel personele bölgenin toplumsal ve kültürel özellikleri hakkında eğitim sağlanması Türkiye’yi temsil konumunda olacak güvenlik güçleri için oldukça yararlı ve işlevsel olacak.

Yazılanlardan anlaşılabileceği gibi bölgede söz sahibi devlet olmak bazen fazlaca sorumluluk ve gayret gerektiriyor. Şimdiye kadar Türkiye hem bölgede uzun vadede söz sahibi olabilleceği hem de bölge toplumlarının barış ve huzur ortamında yaşayabilmesini amaçlayan bir dizi politika takip etti. Bu politikaların önemli bir kısmı ülkelerin bir iç savaşa sürüklenmesini engelleyebilmek, bölgeye yabancı güçlerin askeri müdahalesi olmadan, farklı etnik ve dini gruplar arasında uçurumlar oluşmadan ve siyasi gruplar arasındaki karşılıklı husumet daha da derinleşmeden sorunların çözümlenmesini amaçlıyordu. Bölgedeki bu çalkantılı dönemde Türkiye etkin bir unsur olmak için birçok farklı misyonu bir arada yürütebilmeli ve mevcut sorunlara ve çıkabilecek problemlere karşı hazırlıklı olabilmeli. Bu noktada Türk dış politikasının bölgedeki sorunlara yaklaşımında gerektiğinde tek taraflı gerektiğinde ise bir koalisyon bünyesinde ortak çözümün parçası olacak siyasi ve diplomatik hazırlık ve esnekliği bünyesinde bulundurması gerekiyor. Her ne kadar Türk dışişleri çalışanları yukarıda sözü edilenlerin bir kısmını şimdiden başarmış ve yerine getirmiş olsa da yeni yol ve yöntemlerin kamuoyu nezdinde değerlendirilebilmesi bu programların daha da başarılı olabilmesi sağlayacaktır. Bu sebeple Türk dış politikasının gelecekte bölgede nasıl etkili olabileceği sorusu daha sık ve farklı kesimlerin katılımıyla tartışılmaya açılmalıdır.

Kılıç Buğra Kanat – Syracuse Üniversitesi

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu