140 Karakter ile kurumsal inovasyon
140 Karakter ile kurumsal inovasyon
Bir çok kişinin aklına 140 karakter deyince, Twitter geliyor. Herkesin gönlünce her isteğini paylaştığı, devletleri bile sarsacak güce sahip bu servis yakın zamanda bir Arap şeyhinden 300 milyon dolar yatırım aldı. Hatırlarsanız bir çoğuna göre Twitter, Arap baharının mimarlarından. Hatta devrimlerde Twitter Kalaşnikof’un yerini aldı bile diyebiliriz.
300 milyon az mı, çok mu? Sayın şeyhin karşılığında ne aldığını tam bilmiyoruz, ama başka uygulamalar ile ilgili milyar dolarlar haber olurken, Twitter gibi bu denli yoğun kullanılan bir servis ile ilgili 300 milyon doların haber olması kimine az görünebilir. Ama bir diğer yandan Tvvitter’m nereden para kazandığını sorgulayacak olursanız henüz sağlam bir ciro kaynağı oluşturamadığını görüp, büyük ihtimalle yazılım ve altyapı yatırımları tahminlerden oldukça büyük olduğu ve sattığı hizmeti tam belli olmayan bir servisin bu denli büyük yatırım alması sizi şaşırtabilir.
Ben daha ziyade Twitter’m kuruluşuna değineceğim. Hep beraber kurumsal veya daha küçük işletmeler adına Twitter’dan nasıl dersler çıkarabilir biraz buna bakalım istiyorum. Buradan hem kendi şirketlerimize hem de inovatif girişimcilere çıkarabileceğimiz çok ilginç dersler var.
Twitter aslında Twitter olmak için kurulmadı!
Şirket’in adı Odeo idi ve işler iyi gitmediğinden Twiter adlı bir başka servis çıkardılar ortaya.
Şirketin kurucularından, asıl paranın sahibi (Blogger’ı Google’a sattığı için ciddi anlamda parasal kaynağı vardı) Evan Williams ilk başta Twter fikrine pek de sıcak bakmıyordu.
Evan Williams Twitter’m ilk günlerinde Odeo şirketini diğer ortaklardan geri aldı. Odeo’nun o zamanki ortakları neyi kaçırdıklarını göremeden Evan’a şirketi sattı. Evan, tüm şirkete sahip olur olmaz, Noah Glass’ı yani Tvvitter’m asıl fikir babasını kovdu.
Birinci çıkarım, inovasyon için öğrenen, daha doğrusu öğrenebilen organizasyonlar oluşturabilmek. Şirketler kuruluş aşamalarında ister istemez öğrenen ve değişen organizasyonlar oluyorlar. Sorun bunu ilerleyen aşamalarda da sağlayabilmek. Nasıl olur da daha oturmuş bir yapıyı, farklı tehditleri veya fırsatları görüp bu yeni ortama ayak uydurabilen bir hale getiririz? Sadece bunun üzerine yazılmış kitaplar ve tezler var. Bu yazının amacına uygun bir şekilde, elimizdeki başarılı örnekten yola çıkıp şunu diyebiliriz: Yöneticiler yeni fikirlere açık olmalı, dinlemeli ve kendi beğenmedikleri fikirlerin bile yaşamasına izin vermeli. Yeni yaklaşımlar deneyen fakat başarısız olan kişiler cezalandırılmamalı, aksi takdirde bu geri kalan herkes için “sakın öğrenmeyin, sakın yeni şeyler denemeyin” anlamına gelir.
îkinci çıkarım, kurumlar veya oturmuş şirketler aşırı mükemmeliyetçi olabiliyorlar. Oysa markaya ve genel algıya zarar vermeyecek şekilde ufak ve sınırlı pilot çalışmalarla yeni şeyler öğrenilmesi kolaylaştırılabilir.
Bu anlamda bu yeni teknoloji şirketlerinden öğrenilecek önemli ders A/B testleri olabilir. A/B testleri kısaca, bir yeniliği denerken, büyük bir yatırım ve risk alıp bir anda her yerde yeniliği yapmak yerine iki farklı şekilde ve ufak şekilde yapıp hangisinin başarılı olduğunu görmek ve onu daha büyük bir şekilde uygulamak anlamına geliyor. Bu riski düşürüyor, şirketlerin hızlıca ve daha cesur şekilde yenilikleri denemesini sağlıyor.
Üçüncü çıkarım ise, her tür ticari sözleşme çok çok dikkatli yapılmalı. Özellikle sözlü ticarete alışmış olan biz Türkler, yabancılarla çalıştıkça veya değişik pazarlarda ilerledikçe yazılı anlaşmalara çok daha fazla önem vermeye başlamak zorundayız. Sadece neye imza attığımızı çok iyi anlamak yetmez, aynı zamanda bu işin uzmanlarına danışmamız gerekiyor. Günümüzün bütün başarılı iş insanları mutlaka benzer sorunlar yaşamış ve bunların üstünden gelebilmiş kişiler. Değişen dünya kurallarına rağmen evrensel hukuk kuralları değişmiyor ve bunu unutmamak gerekiyor.
Ege Ertem