“Rakı-Balık” dedik, kazandık
Monster Yazarı Şirin Mine Kılıç
Birkaç yıl önce “Takım Çalışmasına Hayır!” başlıklı bir yazı yazmıştım. Takım çalışmasına karşı olduğumdan değil, hayat boyu gördüğüm takımların büyük bölümü takıma benzemediği için yazdığım bir yazıydı bu. Bilirsiniz bizim takımları. Kötüler iyilerin sırtından geçinir, iyiler kötülere acır (ya da kendisine muhtaç kişilerle çalışmaktan hoşlanır), herkes kötü ise zaten şirket batar, herkes iyi ise zaten takım “tıkır tıkır” çalışıyordur.
Ne eksikse, en çok onun kitabı var
İş dünyasına akıl fikir veren kitaplar son yıllarda iyi satıyor. Ben mesleğim gereği (mesleki deformasyon belki de) yıllardır roman okumayı bırakıp bu kitaplardan feyz almaya çalışıyorum. Bu kitaplar arasında en çok satanlar “iş dünyasında varlığını ya da uygulamasını en az gördüklerimiz”. Motivasyonla, takım çalışmasıyla ya da liderlikle ilgili bir kitap çıkmaya görsün. Hücuuuummmmm!..
Şirket İçi Savaşlar
Benim şu ara en eğlenerek okuduğum kitap Patrick Lencioni’nin “Şirket İçi Savaşlar” (Optimist Yayınları) isimli kitabı. Lencioni, “yönetici takım geliştirme ve kurumsal sağlık (güzel bulmuş bu tanımlamayı… dedim ya ne yoksa ona çare aranıyor)” üzerine çalışan bir danışmanlık firması kurmuş (The Table Group). Onu ünlü yapan kitabı “elbette” takım çalışması üzerine. Kitabın adı Ekiplerin Beş Temel Aksaklığı (Optimist Yayınları). Türkçeye çevrilen ve 3 baskı yapan bu kitapta 5 aksaklık şöyle tanımlanmış:
- Güven eksikliği
- Çatışma korkusu
- Bağlılık eksikliği
- Hesap sorulabilirlikten kaçınma
- Sonuçları dikkate almama
Kürek tutmayı bilmeden yarışmaya katıldık
Geçtiğimiz yıl, şirketlerin davet edildiği bir turnuvaya katılmıştım. Turnuvada 12 kişilik takımlar oluyor ve davula vurarak ritm veren bir kaptanın eşliğinde kürek çekiliyor. Takımların en az yüzde 40’ı karşı cinsten olmak zorunda. Bu turnuvada şirketlerin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir takım da vardı. Ben o takımın oyuncularından biriydim.
Şirket takımları aylardır turnuvaya hazırlanıyordu. Aralarında yurt dışından antrenör transfer edenler bile vardı. Bizim takım ise turnuva öncesi iki kez antrenman yapabilmişti ve takımın neredeyse yarısı bu antrenmanların hiçbirine katılmamıştı. Ben dahil 5-6 kişi küreği nasıl tutacağımızı yarışmadan 1 saat önce öğrendik. Yine çoğumuz (birbirimizle) küreği kullanmayı öğrenmeden önce tanıştık.
Kaçtım ama yakaladılar
Yarışma iki gün sürecekti. İlk gün elemeler yapıldı ve en iyi zamanı elde edenler sıralanıp ikinci gün yarışmaya hak kazandı. Bizim takım büyük bir şans eseri ikinci gün yarışlarına katılma şansı elde etti. Gerçekten de kötüydük. Bizden daha kötüler sayesinde “ikinci bir şans” elde etmiştik. Hatta ben bir ara kaçtım, eve gitmeye ve bu işkenceden kurtulmaya çalıştım. Tam arabamı çalıştıracakken yakalandım ve tıpış tıpış geri döndüm (Bkz: 5 aksaklık… ekibe güvenmedim, kimseyle çatışmamak ve hesap vermemek için gizlice sıvıştım, zaten herkesi yeni tanıdığım için ekibe bağlılığım yoktu, başaramazsak ortaya çıkabilecek sonuçlar umurumda değildi).
Takım olduk, başardık, havalara uçtuk
İkinci gün takımımızın kurucusu yapacağımız tek şeyin davulcunun ritmine uyarak hep birlikte kürek çekmek olduğunu söyledi. Kendimize bir de ritm bulduk: “Rakı – Balık!” Yarışma öncesi ısınma çalışmalarını ben yaptırdım. Başka bir arkadaşımız oturma düzenini oluşturdu. Bir yuvarlak oluşturup başaracağımızı haykırdık. Ve gerçekten de başardık. Ben allak bullak oldum elbette. Belki birinci olmadık (hak etmiyorduk zaten) ama iyi bir derece yaptık, kendi kategorimizde ilk 10’a girdik. Biz de bir sevinç sormayın gitsin. Günün sonunda sevgi sarmalı şeklinde “büyük başarımızı” konuşuyorduk. Başarımızın da nedeni malum: İte kaka da olsa takım olmayı başarmak.
Yazımın başında Lencioni’nin yeni kitabından söz etmiştim: Şirket İçi Savaşlar… Kitabın bir bölümünde yer alan şu cümleler beni epey gülümsetti:
“Ekibinizin bir amaç etrafında birleşmesini sağladığınız,
Bu amaca nasıl katkıda bulunacaklarını kavrama fırsatını onlara verdiğiniz ve şirket içindeki tüm elemanların aynı yöne doğru kürek çekmesini kolaylaştırdığınızda kazanacağınız zaman ve enerjiyi bir düşünün.”
Bu yıl kesin ilk üçteyiz…
Monster Yazarı Şirin Mine Kılıç